24 Ağustos 2011 Çarşamba

Son Gönderi...

Geçen yıl bu vakit bu bloğa ilk yazıyı yolladığımda yaşadıklarımızın belki birilerine faydası olur diye düşünmüştüm. Oldu mu bilmiyorum.

Kızım sonunda konuştu, okul da iyi gidiyor. Artık buraya ekleyeceğim, aklıma gelen bir şey kalmadı.  Son bir paragraf hariç...

Çocuğumuzla kimse bizim gibi ilgilenemez. Kimse onları bizim kadar sevemez. Kimse sorunların çözümünde bizler kadar sabırlı olamaz.

Sevgimiz, emeğimiz ve sabrımız olmadan, sadece "uzman" görüşleriyle, "terapiste" götürmekle, psikiatra göstermekle şuradan şuraya gidemeyiz.

"Sorunlu" denilen çocukların çoğunlukla tek sorunları yeterince ilgi ve sevgi görmemiş olmaları. Onlar da birşeyler yaparak ya da yapmayarak ilgimizi yakalamaya çabalıyorlar. Kaldı ki bir sorun bile olsa profesyonel yardımın yanında yoğun bir şekilde sevgimize, ilgimize ihtiyaçları var.

Zamanım yok, çok yoğun çalışıyorum, benim de problemlerim var gibi mazeretlerimizi bir kenara bırakmalıyız. Hangi iş, hangi problem, hangi kariyer ya da hangi başarı çocuğumuzdan önemli olabilir? Dünyanın tüm zenginlikleri ya da başarıları evladımız karşısında ne anlam ifade eder? Elbette yaşamak için, onların gelecekleri için yapmamız gerekenler var ama bunun yanında çocuğumuzla birlikte olmak için zaman da her durumda yaratılabilir.

Kolay olmadı, kolay değil biliyorum yine de kolayına kaçmadan... kolaylıklar diliyorum...

Hoşçakalın...

20 Haziran 2011 Pazartesi

Bu Yıl da Bitti

Artık dördüncü sınıf öğrencisi oldu kızım. Karne güzel, yıl boyunca gösterdiği çaba güzel, disiplinle çalışması güzel, okulda çok seviliyor daha ne isterim?

Yıl sonu sunumları ve gösterileri de oldu. Sınıf sunumu bu yıl şiirdi. Elif İstiklal Marşının on kıtasını birden okudu. Bağırıp çağırmadan, abartılı hareketler yapmadan, sesini ve vurguları son derece doğru kullandı. Anne-babası ve babaannesi olarak biz elbette çok duygulandık ama etrafıma baktığımda diğer velilerin de gözlerinin dolu dolu olduğunu gördüm. Hepsi özenle gelip tebrik ettiler. İşte bu anlar bütün emekleri helal ettiriyor.

Şimdi artık tatil, günde altı tane test çözmek, her gün düzenli günlük yazmak bu yılın yaz görevleri.  Dördüncü sınıfa hazırlık olsun diye bunlara ben de bir gezi güncesi ekledim. Gezip gördüğü yerleri bu günceye yazacak. Özelliklerini, izlenimlerini ve fotoğraflarını koyacak içine. İnşallah sonuçta ortaya güzel bir şey çıkar da o da sonraki yıllar için iyice heveslenir.

Bu arada tatillerin, anneler-babalar okul ve öğretmenlerin kıymetini iyice anlasın diye icad edildiğini düşünüyorum. On yaşında bir tek çocuğu sabahtan akşama oyalamak kolay değil. Bir de bunlardan onlarcası başlarında :) Sevmeden yapılacak iş değil. Minnetle ellerinden öpüyorum öğretmenlerimizin.

4 Nisan 2011 Pazartesi

20 de 20 doğru

Oğlumuz üniversite sınavı ile ve sonrası muhtelif rezilliklerle boğuşa dursun kızımız da 3. sınıfı tamamlamaya uğraşıyor.

Bir taraftan çocuk... haliyle ağabeyinden de hatırladığımız çocuklukları yapmakta. Ödev yapacağı dergiyi okulda unutmak gibi. Bugün okuldan geldi ses titriyor.

Anne ne olur beni affet, ben Hayat Bilgisilerimi okulda unuttum. Bilgisilerimi... :) Yapacak bir şey yok o saatten sonra, bir daha yapma lütfen filan gibi malum anne nutukları sona erdikten sonra girişti matematik ödevini yapmaya.

Bu güne kadar çok büyük olan problemi okuyup anlama meselesi gitgide çalıştıkça egzersiz yaptıkça küçülüyor. Başlangıçta toplama ve çıkarmalarda "oldu" ve "kaldı" anahtar kelimelerini kullanmıştık. Çarpmada "kere", bölmede "paylaştırıyor" gibi. Fakat problemlerde bizim bu anahtar kelimeler farklı farklı kullanılıyor dolayısı ile tercüme gerekiyordu.

Örneğin:

- Bak Elif' cim bizim bahçe bir kenarı 13 metre olan bir kare çevresi kaç metre?

- Karenin 4 kenarı var o zaman 13 kere 4 eşittir 52 metre...

- Peki şimdi bu bahçenin etrafında 6 tur koşsak??

- Bölcem mi?

- Dikkat et... 6 tur koşacağız yani 6 kez dolaşacağız...

- Haaaa KERE o zaman 52 X 6 = 312...

Neyse biz habire çalışıyoruz. Bugün muhteşem haber ... 20 soruda 20 doğru :)

Hırsımdan değil vallahi. O bana bağlı teller tek tek kopuyor :) İlk tel koptuğunda hüngür hüngür ağlamıştım ama.. onu da sonra anlatırım :)

24 Şubat 2011 Perşembe

Eyvah! Çocuk Kalbi...

Çok çektim ben bu kitaptan. Biri bir fenalık yapar, kırk yıl düşünsem aklıma gelmez, kimseye kötü bir şey konduramam... O zaman suçu kendi saflığımda değil hep "Çocuk Kalbi" kitabında bulurum. Çocukken nasıl okuyup içselleştirdiysem "Yanlış iş tutarken bile doğrudan şaşmayacaksın" hayat prensibi oldu. Eşim de aynı durumda, oğlumuz da...

Şimdi sıra geldi Elif' e... Dün gece başladı okumaya. Kalın geldi kitap gözüne, o yüzden bir iki bölümü ben okudum sonra elimden kapıp o bana okudu. Gözler kocaman kocaman...

- Ama anne ayıpppp...

- Öğretmen "bir daha yapma" derken kızmamış di mi anne?

- Ayağı kırılmış anne, noolucak şimdi?

- Babası neredeymiş o çocuğun anne? Amerika nerede?

- Hokka ne demek?

Bir gecede 18 sayfa bu bir rekor.

Bu arada dün eve geldi, ödevleri bitirdi. Çocuk Kalbi okuyacağım dedi.. Bizde kitap bol... Dur kızım bakalım neredeymiş bulalım derken, kütüphanesinden "işte burada" diye çıkarıverdi.

Benim çocukluk kitaplarımın bir kısmı hala durur, ağabeyden kalanlar var, karşıma çıktıkça kitap alırım. Oldukça zengin bir kütüphanesi oldu onun da... Çocuk Kalbi kitabını kim bilir ne zaman alıp koymuşum oraya... Darısı okumaya...

20 Şubat 2011 Pazar

Şaşkındım anne!

Bugün antremanını düne göre daha "usta" oyuncularla yaptı :) Herkes sağ el ve sol elle top sürerken çoğunlukla beceremedi topu kaçırdı.

Maç yaptılar daha sonra, pası yakalayamadı, topu kaptırdı, elinden kaçırdı... Dün attığı basketlerle havası vardı ama bugün dağıldı.

Akşamüzeri kendi yorumu... "Ben bugün antremanda çok şaşkındım di mi anne?" :)

Severim senin özeleştirini :)

19 Şubat 2011 Cumartesi

Uh ah dev adam...

Meğer... bizim buralarda bir basketbol okulu varmış...

Ağabeyi basketbol oynuyor, meğer kızım da imrenirmiş de... söylemezmiş...

Dün sordum, uçtu sevinçten, "yarın antremanım var" diye diye uyudu. Sabah her heyecanlı çocuğun yaptığı olmayacak işler, kaprisler, el ayak ve akıl tutulması. Zar zor gittik antremana...

0 km hiç bilmeyen basketçi ister misiniz diye sorduk. İsteriz dediler. Uça koşa girdi ilk antremanına. Acemi.... ne biçim... ama olsun ilk attığı da basket oldu ya... Hoplaya zıplaya, güle oynaya... Yarın 9.30 da ikinci antremanı var. Ben sporcuyum erken  yatmam lazım dedi ve çoktan uyudu bile... Şükür tanrım... şükürler olsun...

Bu arada 0 km basketçi de olsa tam 4 basket attı kızım ilk antremanında :) Koşmayı daha bilmiyor ama olsun :)

18 Şubat 2011 Cuma

Neden Vuruyormuş?

Okulda ikinci yarıyılın ilk veli toplantısı vardı bugün. Çok sevdiği ama hiç geçinemediği arkadaşı Mina ile itişip kakışmaları zaten birinci sınıftan beri olağan durum. Lakin bir başka çocuğun annesinden de Elif' in zaman zaman arkadaşlarına vurduğunu öğrenince haşlanmış gibi kıpkırmızı bir yüzle döndüm eve.

Az önce hanımefendi okuldan geldi. Üzerini değiştirirken durumu anlattım. Yüz anında düştü elbette.

- Yeminle söylüyorum vurmuyorum artık anne.. (Yemin?? O da nereden çıktı)

- Yemin etmene gerek yok, sen söylersen ben inanırım. Peki önceden neden vuruyordun arkadaşlarına?

- Onlar benim göğüslerime vurup kaçıyorlar ama... Çok acıyo anneeeeee ühüüüüüüüü

Yine de vurmamalısın bla bla bla.... da... içimden de ellerine sağlık kızım dedim doğrusu...

İstediklerim - İstemediklerim

Çocuk aklı, çocuk bakışı bir çok şeyi farklı algılıyor, yorumluyor. Bu yüzden onların boyunda, yaşında, deneyimindeymiş gibi düşünebilmek gerekiyor hergün ve bir çok konuda. Yapabilmek çok zor, hele o sırada sözgelimi anneniz ile onun sağlık sorunları hakkında, ya da eşiniz ile iş problemleri hakkında konuşuyorsanız ya da beş benzemez konu hakkında düşünüyorsanız... Yetişkin beyni ne yazık ki zaman içinde kıvraklığını kaybediyor. İşte bu da böyle bir olay..

Ödevlerin sonu geldi, son sırada İngilizce ödevi var. Mutfakta yemek hazırlıyorum o da defteri kitabı mutfak masasına taşındı. İlk egzersizleri birlikte yaptık, gerisini o yapsın diye bıraktım. Kulağım onda ama aklımda kimbilir hangi düşünce...

- Anne?

- Efendim?

- Benim istediklerim "must", istemediklerim "mustn't" di mi?

- ..................??????????????....!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Budur! İstedikleri "mutlaka" istemedikleri "asla"... Haydi bakalım....

10 Şubat 2011 Perşembe

Haklıymış Benim Yavrum

Ön yargılı olmamalı, söyleneni dinlemeli.. derken... Yılbaşından beri her sabah ilk iş takılıp ancak akşam yatmadan çıkarılan gözlüğü gözüne takıp tuttuk göz doktorunun yolunu. "Tahtayı silik görüyorum anne, yazıları karışık görüyorum anne.." Meğer 1 numara astigmat varmış her iki gözde de. Bütün "C" ler "O", bütün "K" ler "R" görünüyormuş kuzumun gözüne. Neyse zamanında yakalandı. Camlar değişti, şimdi ışıl ışıl görüyor.

Bu arada dersler çalışıldı, ödevler bitti ve her ortam değişiminde olduğu gibi on adım ileriye gitti. Şimdi günlük konuşmada deyimler kullanılıyor. "Anne sana söyleye söyleye dilimde tüy bitti" gibi..

Sevgi, Emek, Sabır...

24 Ocak 2011 Pazartesi

Sen yanımda olsan ben hep pekiyi alırım..

Kendini ifade konusunda inanılmaz yol almış olsa da henüz kendini tatmin edemedi. Bu kadar zaman sınav sadece çeşitli harflerin yuvarlak içine alınması, sessiz durulması, arkadaşının cevaplarına bakılmaması ve kendi cevaplarının gösterilmemesi gereken bir oyundu sadece. Doğrusu başlangıçta biz de alınan notları hiç önemsemedik, öğrenmiş olması yetti bize.. Lakin zaman akıp gidiyor, hayat ve ne yazık ki sınavlar oyun olarak kalamıyor. Önce "aferin sana ama daha iyisini yapabilirsin"diye başlayan yorumlar, "aşkolsun sana bu kadar çok çalışmaya bu not sana hiç yakıştı mı?"diye sürdü ve  "bu ne Elif, bir daha bu notu görmek istemiyorum lütfen sınavda dikkatli ol" noktasına geldi kaçınılmaz olarak. Eh kendisi de hoşnut olmuyor notlarından daha başarılı olsun istiyor.

Hafta sonu dersini çalıştı, deneme testlerini yaptı ve arkadan şöyle bir yorum geldi.

- Sen yanımda olsan ben hep pekiyi alırım..

- Ama olmaz ki yavrum sınavda anneler çocukların yanında oturmaz çocuklar tek başlarına yaparlar.

- Sen bana cevabı yine söyleme, dikkatli ol kızım de sadece ben o zaman dikkatli olur hep doğru yaparım.

- Peki bensiz niye dikkatli olmuyorsun?

- Kaçıyor benim dikkatim o yüzden..

Şimdi varlığımdan güç alıyor pek hoş. Ergenlikte "sen yanımda değildin o yüzden" der mi acaba?

Ama anne onların problemleri var!

Bu yıl Noel Baba gözlük getirdi kızıma. Numarasız bir numaracı gözlük.. Sınıf arkadaşı gözlük takmış. Kızımız da özenmiş. Numaralı gözlüğü alıp gözüne takıp sağlam gözünü bozacağına çok istediği gözlüğü sıfır numara camlarla aldık. Keyifli keyifli takıyor şimdilik.

Problemi var sözü de bu sırada çıktı ortaya. İnsan duymaktan hiç hoşlanmadığı bir sözcüğü evladının ağzından bu kadar sık  duyar mı? Oluyor işte... Buyrun problemli sohbete...

- Anne senin yakını görme problemin var...
- Evet kızım var...

- Öğretmenimin uzağı görme problemi var...
- Hı-hı..

- Mina' nın işitme problemi var, kulaklık takıyor ya... Beni bazen duymuyor biliyor musun?
- Evet canım bazı sesleri duyamıyor ama sen hangi tonda konuşunca duyacağını biliyorsun değil mi?
- Biliyorum, biliyor musun Mina seni çok seviyor.
- Sağolsun, neden seviyormuş beni?
- Senin sesini hep duyabiliyormuş...

- Anne? Altuğ' un konuşma problemi mi var?
- Bilmem, neden öyle dedin?
- Kekeliyor bazen biliyor musun? Bence konuşma problemi var. (Hey tanrım, kendi halletti bir de teşhis başladı) derken mıncıklamaya başladım.

- Peki küçük bilmiş senin ne problemin var?
- BENİM ÖZENME PROBLEMİM VAR! Sonay' ın gözlüğüne özendim ya!

Geç konuşma "problemi" olan çocukların anne babalarına duyurulur :)