Anlatacağımın başlıkla ilgisi yok belki ama duygum tam da Duman'ın o şarkısı.
Şu başından beri okuduğunuz maceranın kahramanı artık üniversiteye hazırlanıyor.
Bugün... önerilen ve bizim her yıl destek diye aldığımız kitapları almak için Kadıköy'e gittik. Arada bir eczaneye uğramamız gerekti. Tanıdık eczane.. girdik içeri, hoşgeldiniz dedi kızım gibi gördüğüm Merve.
Bir kadın konuşuyor anlatıyor önünde ben de bekledim işi bitsin diye. Kadın diyor ki; arkadaşından duymuş, bir ilaç varmış konsantrasyon arttırıyormuş. Var mı diye sordu. Var dedi Merve. Reçeteli değilmiş ilaç. 140 liraymış.
Kadın dedi ki: Ama bu çocuğu hareketli yapıyormuş, hem hareketli yapmayan hem konsantrasyon arttıran var mıymış?
Merve dedi ki: Kafein var bunun içinde hem her yer çalışsın hem rafta şişe olsun yok öyle bir şey.
Ayy... ben sonra gelirim diye çıktım dışarı. Kırmızı hap, sihirli değnek... Kadını karşıdaki kahveciye çekip beş saat konuşabilirdim. Faydası olur muydu sizce?
İnşallah olmazdı demişsiniz ve kırmızı hap sihirli değnek olmadığını bilmişsinizdir.
Bu kadar yıl sonra travmaydı... inşallah alınmamıştır o ilaç.
Geç Konuşan Çocuk
3 Eylül 2018 Pazartesi
12 Temmuz 2018 Perşembe
Öyle öksüz çocuk gibi bırakmışım buraları... Ayıp etmişim.
Son durum: Artık 11. sınıf öğrencisi. Her dönem takdirle geçen bir genç kız. İlk romanını yazdı geçen yıl. Kısmetse bu yıl sonuna kadar raflarda olacak.
O kadar kelime kartı boşa gitmemiş. Türkçeyi ve öğrendiği iki yabancı dili kurallarına uygun ve çok kelimeyle konuşabilen ve yazabilen bir insan oldu.
Çocukluğunda kitap okumuyor diye üzülüyordum, şimdi elinden kitap düşmüyor. Günlük tutmaya devam ediyor. Tarihe, tarihi eserlere ve müzelere merakı var. Gezme anlayışı AVM'ler değil müzeler. İstanbul'u sokak sokak keşfetmeyi seviyor.
Yıllar boyunca bu "geç konuşma" işinden söz etmeyi sevmezken geçenlerde birine gayet rahat "ben geç konuştum biraz" deyiverdi. Bunu da aşmış içinde, geçti bitti demiş besbelli. Hem içim cız etti o günleri hatırlayınca hem göğsüm kabardı kendini kabul edip aştıkları ile barıştığını gördüğüm için.
Oldu yani, oluyor...
Hala okuyan varsa, yol uzun ve şartlar çetin olabilir ama neydi sihrimiz? Sevgi, emek ve sabır.
Annesi olarak bu benim son gönderim. Sayfaların anahtarını ona teslim ediyorum artık. Belki ilerleyen zamanda o devam etmek ister.
Sonu iyi biten bir hikaye oldu bizimkisi. Buralara aynı nedenle geldiyseniz sizin hikayenizin de mutlu sonlanmasını dilerim.
Hoşçakalın.
Son durum: Artık 11. sınıf öğrencisi. Her dönem takdirle geçen bir genç kız. İlk romanını yazdı geçen yıl. Kısmetse bu yıl sonuna kadar raflarda olacak.
O kadar kelime kartı boşa gitmemiş. Türkçeyi ve öğrendiği iki yabancı dili kurallarına uygun ve çok kelimeyle konuşabilen ve yazabilen bir insan oldu.
Çocukluğunda kitap okumuyor diye üzülüyordum, şimdi elinden kitap düşmüyor. Günlük tutmaya devam ediyor. Tarihe, tarihi eserlere ve müzelere merakı var. Gezme anlayışı AVM'ler değil müzeler. İstanbul'u sokak sokak keşfetmeyi seviyor.
Yıllar boyunca bu "geç konuşma" işinden söz etmeyi sevmezken geçenlerde birine gayet rahat "ben geç konuştum biraz" deyiverdi. Bunu da aşmış içinde, geçti bitti demiş besbelli. Hem içim cız etti o günleri hatırlayınca hem göğsüm kabardı kendini kabul edip aştıkları ile barıştığını gördüğüm için.
Oldu yani, oluyor...
Hala okuyan varsa, yol uzun ve şartlar çetin olabilir ama neydi sihrimiz? Sevgi, emek ve sabır.
Annesi olarak bu benim son gönderim. Sayfaların anahtarını ona teslim ediyorum artık. Belki ilerleyen zamanda o devam etmek ister.
Sonu iyi biten bir hikaye oldu bizimkisi. Buralara aynı nedenle geldiyseniz sizin hikayenizin de mutlu sonlanmasını dilerim.
Hoşçakalın.
4 Haziran 2013 Salı
23 Ocak 2013 Çarşamba
Diyalog ve Drama
Zaman geçtikçe, işler yoluna girdikçe, ben rahatladıkça aradaki kilometre taşlarının farkına varıyorum.
Bir şey yapmak lazım, hızla yapmak lazım, bir an önce halletmek lazım paniği ile ve üzüntü ile yoldaki detayları, güzelliklerin bir çoğunu unutmuşum.
Kızımla konuşurken, çocukluk ve bebeklik anılarını anlatırken hatırlıyorum. Evde boydan boya koşarken kendine söylediği sözleri anımsayınca, sonra da kendi bulduğu çözümü düşününce bunu da mutlaka paylaşmalıyım dedim.
O zaman oturduğumuz evde çooook uzun koridorlar vardı, birinin sonunda da merdiven. Geçen gün gözümün önüne geldi. Koridor boyunca koşuyor, elinde emzik, kollar havada...
- Kime diyorum?
- Bana diyorum!
- Kızım koşma düşersin!
Sana diyorum değil, Bana! diyorum. İlk diyaloğu böyle oluşturmuş.
Okuma yazma öğrendiğinden beri de yaptığı bu. Günlük tutuyor. Olayları kimi zaman düz yazıyla anlatıyor ama en başarılı olduğu yazı türü diyaloglar.
Ekin: Elif sen ebe ol.
Elif: Niye hep ben ebe oluyorum, bu sefer de sen ol.
Ekin: Hayır ebe sen olacaksın, ben öyle istiyorum.
Elif: (Kızarak) O zaman ben saklambaç oyamak istemiyorum.
Ece: (Üzgün bir sesle) Elif gel ne olursun sen de oyna.
gibi... Bu sayede neler olup bittiğini, o sıradaki duyguları, kendi duygularını çok daha rahat ifade etti ve biz de bunu oyunlaştırdık. Hadi şimdi sen öğretmen ol ben de sen olayım. Hadi sen Ekin ol ben sen olayım. Sonra bir gün gördüm ki benim o olmamı istemiyor artık. Ece olsam o nerdi daha çok ilgili. İletişimde başlangıçta zorluk yaşadığı için kendine ve ifade becerisine güveni azdı. Böylece bu güven yerine geldi.
Yalnız hepimiz biliyoruz ki dünden bugüne her şeyi değiştirecek sihirli değnek yok. Sevgi, emek ve sabır tek dayanak.
Aklıma gelenleri yine paylaşırım. Okuyan herkese teşekkürler.
Bir şey yapmak lazım, hızla yapmak lazım, bir an önce halletmek lazım paniği ile ve üzüntü ile yoldaki detayları, güzelliklerin bir çoğunu unutmuşum.
Kızımla konuşurken, çocukluk ve bebeklik anılarını anlatırken hatırlıyorum. Evde boydan boya koşarken kendine söylediği sözleri anımsayınca, sonra da kendi bulduğu çözümü düşününce bunu da mutlaka paylaşmalıyım dedim.
O zaman oturduğumuz evde çooook uzun koridorlar vardı, birinin sonunda da merdiven. Geçen gün gözümün önüne geldi. Koridor boyunca koşuyor, elinde emzik, kollar havada...
- Kime diyorum?
- Bana diyorum!
- Kızım koşma düşersin!
Sana diyorum değil, Bana! diyorum. İlk diyaloğu böyle oluşturmuş.
Okuma yazma öğrendiğinden beri de yaptığı bu. Günlük tutuyor. Olayları kimi zaman düz yazıyla anlatıyor ama en başarılı olduğu yazı türü diyaloglar.
Ekin: Elif sen ebe ol.
Elif: Niye hep ben ebe oluyorum, bu sefer de sen ol.
Ekin: Hayır ebe sen olacaksın, ben öyle istiyorum.
Elif: (Kızarak) O zaman ben saklambaç oyamak istemiyorum.
Ece: (Üzgün bir sesle) Elif gel ne olursun sen de oyna.
gibi... Bu sayede neler olup bittiğini, o sıradaki duyguları, kendi duygularını çok daha rahat ifade etti ve biz de bunu oyunlaştırdık. Hadi şimdi sen öğretmen ol ben de sen olayım. Hadi sen Ekin ol ben sen olayım. Sonra bir gün gördüm ki benim o olmamı istemiyor artık. Ece olsam o nerdi daha çok ilgili. İletişimde başlangıçta zorluk yaşadığı için kendine ve ifade becerisine güveni azdı. Böylece bu güven yerine geldi.
Yalnız hepimiz biliyoruz ki dünden bugüne her şeyi değiştirecek sihirli değnek yok. Sevgi, emek ve sabır tek dayanak.
Aklıma gelenleri yine paylaşırım. Okuyan herkese teşekkürler.
6 Aralık 2012 Perşembe
Ne Durumdayız?
Burayı hala okuyan var. O yüzden bugün ne durumdayız yazmak istedim.
5. sınıf yani artık orta 1 öğrencisi oldu kızım. Geçen yılı teşekkürle tamamladı, bu yıl da notları gayet iyi. İletişim sorunu neredeyse kalmadı. Gergin olduğu zamanlar biraz fazlaca ııııı diyor ama bunu yaşıtları da yapıyor. Problem yok yani.
Kendini gerek sözle gerek yazıyla çok güzel ifade edebiliyor. Kimi kalıpları hala çokça kullansa da zaman içinde azaldığını ve yerli yerine oturduğunu gözlemliyoruz. Aslında bu yeni bir kelime ya da kavram öğrenen her çocuğun yaptığı bir şey.
Artık kendi problemimle uğraşmam gerek. Çok zorlu bir yolculuktan bu noktaya geldiğimiz için gözlerim şahin gözü oldu. Sürekli gözlemleyip sorguluyorum. Kızımın yaşıtları arasında gayet uyumlu olduğunu gözlemleyip farkına varmak, artık bir sorun kalmadığını anlamak, gün geçtikçe benimle olan bağının tür değiştirdiğini, artık ergen bir birey olduğunu, kendine ait bir dünya, bir hayat oluşturduğunu ve düzgün uçabilmesi için kanatlarını açması gerektiğini kabullenmek gerek ve bunu "anne beni rahat bırak artık" cümlesini duymadan yapmalı...
Kanatlanan bir yavrunun arkasından bakan anne kuş diye blog açsam mı acaba? :)
5. sınıf yani artık orta 1 öğrencisi oldu kızım. Geçen yılı teşekkürle tamamladı, bu yıl da notları gayet iyi. İletişim sorunu neredeyse kalmadı. Gergin olduğu zamanlar biraz fazlaca ııııı diyor ama bunu yaşıtları da yapıyor. Problem yok yani.
Kendini gerek sözle gerek yazıyla çok güzel ifade edebiliyor. Kimi kalıpları hala çokça kullansa da zaman içinde azaldığını ve yerli yerine oturduğunu gözlemliyoruz. Aslında bu yeni bir kelime ya da kavram öğrenen her çocuğun yaptığı bir şey.
Artık kendi problemimle uğraşmam gerek. Çok zorlu bir yolculuktan bu noktaya geldiğimiz için gözlerim şahin gözü oldu. Sürekli gözlemleyip sorguluyorum. Kızımın yaşıtları arasında gayet uyumlu olduğunu gözlemleyip farkına varmak, artık bir sorun kalmadığını anlamak, gün geçtikçe benimle olan bağının tür değiştirdiğini, artık ergen bir birey olduğunu, kendine ait bir dünya, bir hayat oluşturduğunu ve düzgün uçabilmesi için kanatlarını açması gerektiğini kabullenmek gerek ve bunu "anne beni rahat bırak artık" cümlesini duymadan yapmalı...
Kanatlanan bir yavrunun arkasından bakan anne kuş diye blog açsam mı acaba? :)
24 Ağustos 2011 Çarşamba
Son Gönderi...
Geçen yıl bu vakit bu bloğa ilk yazıyı yolladığımda yaşadıklarımızın belki birilerine faydası olur diye düşünmüştüm. Oldu mu bilmiyorum.
Kızım sonunda konuştu, okul da iyi gidiyor. Artık buraya ekleyeceğim, aklıma gelen bir şey kalmadı. Son bir paragraf hariç...
Çocuğumuzla kimse bizim gibi ilgilenemez. Kimse onları bizim kadar sevemez. Kimse sorunların çözümünde bizler kadar sabırlı olamaz.
Sevgimiz, emeğimiz ve sabrımız olmadan, sadece "uzman" görüşleriyle, "terapiste" götürmekle, psikiatra göstermekle şuradan şuraya gidemeyiz.
"Sorunlu" denilen çocukların çoğunlukla tek sorunları yeterince ilgi ve sevgi görmemiş olmaları. Onlar da birşeyler yaparak ya da yapmayarak ilgimizi yakalamaya çabalıyorlar. Kaldı ki bir sorun bile olsa profesyonel yardımın yanında yoğun bir şekilde sevgimize, ilgimize ihtiyaçları var.
Zamanım yok, çok yoğun çalışıyorum, benim de problemlerim var gibi mazeretlerimizi bir kenara bırakmalıyız. Hangi iş, hangi problem, hangi kariyer ya da hangi başarı çocuğumuzdan önemli olabilir? Dünyanın tüm zenginlikleri ya da başarıları evladımız karşısında ne anlam ifade eder? Elbette yaşamak için, onların gelecekleri için yapmamız gerekenler var ama bunun yanında çocuğumuzla birlikte olmak için zaman da her durumda yaratılabilir.
Kolay olmadı, kolay değil biliyorum yine de kolayına kaçmadan... kolaylıklar diliyorum...
Hoşçakalın...
Kızım sonunda konuştu, okul da iyi gidiyor. Artık buraya ekleyeceğim, aklıma gelen bir şey kalmadı. Son bir paragraf hariç...
Çocuğumuzla kimse bizim gibi ilgilenemez. Kimse onları bizim kadar sevemez. Kimse sorunların çözümünde bizler kadar sabırlı olamaz.
Sevgimiz, emeğimiz ve sabrımız olmadan, sadece "uzman" görüşleriyle, "terapiste" götürmekle, psikiatra göstermekle şuradan şuraya gidemeyiz.
"Sorunlu" denilen çocukların çoğunlukla tek sorunları yeterince ilgi ve sevgi görmemiş olmaları. Onlar da birşeyler yaparak ya da yapmayarak ilgimizi yakalamaya çabalıyorlar. Kaldı ki bir sorun bile olsa profesyonel yardımın yanında yoğun bir şekilde sevgimize, ilgimize ihtiyaçları var.
Zamanım yok, çok yoğun çalışıyorum, benim de problemlerim var gibi mazeretlerimizi bir kenara bırakmalıyız. Hangi iş, hangi problem, hangi kariyer ya da hangi başarı çocuğumuzdan önemli olabilir? Dünyanın tüm zenginlikleri ya da başarıları evladımız karşısında ne anlam ifade eder? Elbette yaşamak için, onların gelecekleri için yapmamız gerekenler var ama bunun yanında çocuğumuzla birlikte olmak için zaman da her durumda yaratılabilir.
Kolay olmadı, kolay değil biliyorum yine de kolayına kaçmadan... kolaylıklar diliyorum...
Hoşçakalın...
20 Haziran 2011 Pazartesi
Bu Yıl da Bitti
Artık dördüncü sınıf öğrencisi oldu kızım. Karne güzel, yıl boyunca gösterdiği çaba güzel, disiplinle çalışması güzel, okulda çok seviliyor daha ne isterim?
Yıl sonu sunumları ve gösterileri de oldu. Sınıf sunumu bu yıl şiirdi. Elif İstiklal Marşının on kıtasını birden okudu. Bağırıp çağırmadan, abartılı hareketler yapmadan, sesini ve vurguları son derece doğru kullandı. Anne-babası ve babaannesi olarak biz elbette çok duygulandık ama etrafıma baktığımda diğer velilerin de gözlerinin dolu dolu olduğunu gördüm. Hepsi özenle gelip tebrik ettiler. İşte bu anlar bütün emekleri helal ettiriyor.
Şimdi artık tatil, günde altı tane test çözmek, her gün düzenli günlük yazmak bu yılın yaz görevleri. Dördüncü sınıfa hazırlık olsun diye bunlara ben de bir gezi güncesi ekledim. Gezip gördüğü yerleri bu günceye yazacak. Özelliklerini, izlenimlerini ve fotoğraflarını koyacak içine. İnşallah sonuçta ortaya güzel bir şey çıkar da o da sonraki yıllar için iyice heveslenir.
Bu arada tatillerin, anneler-babalar okul ve öğretmenlerin kıymetini iyice anlasın diye icad edildiğini düşünüyorum. On yaşında bir tek çocuğu sabahtan akşama oyalamak kolay değil. Bir de bunlardan onlarcası başlarında :) Sevmeden yapılacak iş değil. Minnetle ellerinden öpüyorum öğretmenlerimizin.
Yıl sonu sunumları ve gösterileri de oldu. Sınıf sunumu bu yıl şiirdi. Elif İstiklal Marşının on kıtasını birden okudu. Bağırıp çağırmadan, abartılı hareketler yapmadan, sesini ve vurguları son derece doğru kullandı. Anne-babası ve babaannesi olarak biz elbette çok duygulandık ama etrafıma baktığımda diğer velilerin de gözlerinin dolu dolu olduğunu gördüm. Hepsi özenle gelip tebrik ettiler. İşte bu anlar bütün emekleri helal ettiriyor.
Şimdi artık tatil, günde altı tane test çözmek, her gün düzenli günlük yazmak bu yılın yaz görevleri. Dördüncü sınıfa hazırlık olsun diye bunlara ben de bir gezi güncesi ekledim. Gezip gördüğü yerleri bu günceye yazacak. Özelliklerini, izlenimlerini ve fotoğraflarını koyacak içine. İnşallah sonuçta ortaya güzel bir şey çıkar da o da sonraki yıllar için iyice heveslenir.
Bu arada tatillerin, anneler-babalar okul ve öğretmenlerin kıymetini iyice anlasın diye icad edildiğini düşünüyorum. On yaşında bir tek çocuğu sabahtan akşama oyalamak kolay değil. Bir de bunlardan onlarcası başlarında :) Sevmeden yapılacak iş değil. Minnetle ellerinden öpüyorum öğretmenlerimizin.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)