8 Eylül 2010 Çarşamba

Öööö geldi hem de çifte çifte...

Sabır tek başına gelen bir kavram değil, yanında tam zıttını sabırsızlığı da getiriyor. Bir bakıyorsunuz bir gün dev bir adım atılıyor, arkasından zınk diye yerinde çakılıyor hatta kimi zaman bir önceki adıma geri dönüyor. Sabırsızlanıyor hatta öfkeleniyorsunuz ancak bunu aksettirince işler iyice karışıyor. Ondan çok benim terapiye ihtiyacım var diye düşündüğüm o kadar çok an oldu ki..

Doktordan, psikiatrdan, pedogogdan, terapistten nefret edecek hale geliyor, her seferinde bir daha adım atmam diye yeminler ediyor yine de önerileri kulak ardı edemiyorduk. Bu arada bir de ÖÖG maceramız oldu.

İlk yarının sonunda öğretmenimiz "ne olur biri daha görsün ben de iletişim içinde olayım, belki bana yol gösterir" deyince akan sular durdu. Tavsiye üzerine düştük Ankara yollarına. Bu sefer karşımıza "Özel Öğrenme Güçlüğü" çıktı. Yani??

Yani standart olmayan herkes Özel Öğrenme Güçlüğü olabilir. Öğrenme önceliği farklı olan, çok zeki olan, acemi olan herkes. Teşhis peşindeyiz, etiket peşindeyiz ya, illa kategorize edeceğiz ya, bir kutuya hapsedeceğiz ya... Sinir bozukluğu ile çocuklar açısından bu kategoriye "ÖZGÜR ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ" adını vererek çıktık. Hala ne yapacağız sorumuza cevap yoktu. "Teşhisi koyduk biz rahatladık bundan sonrası sizin sorununuz" yaklaşımı devam etmekteydi. Ayrıca zaman gösterdi ki teşhis de doğru değil.

Bu sırada 1. sınıflar için bir kitap buldum. Okuduğumuzu Anlayalım... Tek cümle veriyor, sonra o cümleyle ilgili sorular soruyordu kitap. 15-20 sayfa sonra cümle sayısı ikiye çıkıyor, sonra üçe, dörde derken bir paragraf, iki paragraf...

Neden olmasındı, ne kaybederdim? Konuşurken bir cümle, arkadan iki soru.

- Elif bak yeşil gözlü kara bir kedi geçti.

- Ne geçti kızım?

- Kedi geçti.

- Gözleri ne renkti?

- Yeşil.

- Tüyleri ne renkti?

- Siyah.

- Yani kara!

- Ne gördük biz, ne oldu demin?

- Kara kedi geçti, gözleri yeşil.

- Tanrım şükürler olsun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder